Anasayfa
Haber Arşivi
Kent Koop Genel Başkanı Muammer Niksarlı 9 Haziran 2002 tarihinde saat 08.15 de TRT 2 de canlı olarak yayınlanan “Televizyon Gazetesi” adlı programa katıldı.
Kent Koop Genel Başkanı Muammer Niksarlı 9 Haziran 2002 tarihinde saat 08.15 de TRT 2 de canlı olarak yayınlanan “Televizyon Gazetesi” adlı programa katıldı.
NİKSARLI “KAMU ARAZİLERİ EKONOMİYE KAZANDIRILMALIDIR”
“DEVLET, ÖNCE TÜRKİYE’NİN KADASTROSUNU TAMAMLAMAK ZORUNDADIR.”
Kent Koop Genel Başkanı Muammer Niksarlı 9 Haziran 2002 tarihinde saat 08.15 de TRT 2 de canlı olarak yayınlanan “Televizyon Gazetesi” adlı programa katıldı.
Baki Özilhan’nın sunduğu programda Gazeteci Yazar Taylan Erten de Kent Koop Genel Başkanı Muammer Niksarlı ile birlikte “Kamu arazilerinin satışı” konusundaki görüşlerini açıkladı.
Baki Özilhan: Sayın Niksarlı son günlerde çok tartışılan hazine arazileri konusunda bilgi alalım. Nedir bu hazine arazilerinin veya bir başka deyişle kamu arazilerinin durumu?
Muammer Niksarlı: Kamu arazilerinin satışı kavramı bu olay için yanlış, yerine oturmuyor ve karşılamıyor. Sanıyorum olaya satış mantığı ile yaklaşıldığı için sonuç alınamıyor. Önemli olan kamunun elinde olan bu arazileri ekonomiye kazandırmaktır. Eğer olaya böyle yaklaşırsak sonuç alabiliriz. ekonomiye kazandırmanın yolu sadece satış değildir. Satışın bir de riski var.
Şu anda son iki yılda kamu satışa çıkardığı hazine arazilerinin ancak üçte birini satabilmiş. Demek ki iyi bir sonuç alınmamış. Satılabilenler küçük, küçük parçalardan oluşan değişik yerlere dağılmış, kentin içinde kalmış, kentin yakınlarında kalmış küçük parçalar. Bunlarla zaten bir ekonomik değer yaratmak da mümkün değil. Bakıyorsunuz 300-500 metrekarelik ev parselleri bile var aralarında.
Burada kamunun elindeki büyük parçaları hedef almak lazım. Eğer satış mantığı ile yaklaşırsanız , büyük parçalar satışı zor olan parçalar, satışı özel organizasyonlar isteyen parçaları sunmak gerekir. Mevcut satış hukukumuza göre de işte “Birinci ihalede değerini bulmadı, ikinci ihalede biraz düşürelim, olmadı üçüncüde de biraz fiyat düşürelim” derseniz ortaya nasıl bir durum çıkacak? O arazi, fiyatının çok altında satılacak hatta spekülatörlerin eline geçecek. Açıkça söyleyelim “Arazi Mafyası”nın eline geçecek. İşte satış mantığı ile yaklaşılırsa sonuç bu oluyor.
Özilhan: Bu durumda ne yapılması gerekir?
Niksarlı: Bu işin doğru yapılabilmesi için önce kamu elindeki arazilerin tümünün, hatta tüm Türkiye’deki arazilerin nasıl kullanılacağına karar versin. Şu anda Türkiye, kadastrosunu tamamlayamadığı için , devlet kamunun elinde nerede ne kadar arazi var, ne kadarı kullanılabilir bilmiyor. Ankara’yı örnek alacak olursanız. Ankara’nın çevresinin önce büyük ölçekte planlanması lazım. 100 bin, 50 bin, 25 bin ölçekte planlanması lazım. O planla arazilerin hangisinin hangi amaçla kullanılacağının kararlaştırılması lazım. Arazilerin hangi amaçla kullanılacağının kararını verdikten sonra, o araziyi ekonomiye kazandırmanın yolları var o gündeme getirilir. Yani ilk önce karar verilecek sonra uygulamaya geçilecek.
Özilhan: Sayın Niksarlı nedir bu yollar?
Niksarlı: Değişik yöntemlerden birisi uzun süreli kiralamalar olabilir. Kiralama modeli sanayi yatırımları için olabilir, tarım arazileri için olabilir. Satmak şart değil hatta gerekirse parasız da verilebilir. O arazi üzerine yapılacak yatırımın ekonomiye sağlayacağı katma değer göz önüne alındığında parasız verilebilir.
Özilhan: Daha önceki dönemlerde kamu arazileri peşkeş çekiliyor şeklinde çok spekülasyon yapıldı.
Niksarlı: Daha önce yapılan “Peşkeş çekildi iddiaları” nedeniyle yöneticilerin, karar vericilerin önce o korkularını yenmeleri gerekir. Eğer Türkiye için bir şey yapıyorsak, yaptığımızın doğru olduğuna inanıyorsak yürekli davranmamız gerekir. Başkaları onu demiş, bunu demiş bakmayacağız doğru bildiğimizi yapacağız.
Ekonomi bir hesap işi , ölçülen bir şey, para hesaplanan bir değer. Hesaplarsınız hangisi devletin işine geliyorsa , hangisi bu millet için karlı ise o yola gideceksiniz. En başta ekonominin matematiksel kuralına uyacaksınız.
“Ekonomik olarak öyle de siyasi olarak öyle değil” laflarına da aldırmamak gerekir. Ekonomik olarak doğru olan ne ise öyle yapılacak.
Bir örnek vereyim. Kendi sektörümüz olan konut sektörüyle ilgili bir örnek vereyim. Biz Ankara Pursaklarda hazineden bir arazi aldık 855 bin Dolar ödedik. Arazinin metrekaresi bize 37 Dolara geldi. Biz bu arazi için bir proje yaptık . Bu projenin yatırım büyüklüğü 21 Milyon Dolar. Şimdi bakın 855 bin dolara aldığım araziye yapacağım 21 Milyon Dolarlık yatırım için devlete ne kazandırıyorum. Bu yatırımın 6 Milyon doları Vergi, Harç, KDV, SSK primi gibi unsurlar olarak devlete dönüyor. Yine bu projenin içerisinde yeralan Hazineye ait arsalara Devlet 10 USD/m² fiyat belirlemiş ve bu arsaları üç yıldır satamıyor. Bu yaklaşım kamunun yararına olmuyor.
Bir ikincisi konut sektörü diğer sektörlerle kan bağı çok olan , ilişkisi çok olan bir sektör. Türkiye’de ekonomiyi canlandırmak istiyorsanız işe konut sektörü ile başlamalısınız. Vergi, resim, harç olarak bu kadar para geri dönüyor. Peki istihdam olarak ne kazandırıyor? Geleneksel yöntemle yapılan bir konutun yarattığı istihdam 3 kişidir. Bu örnek verdiğim Pursaklar yatırımında 1000 konut yapıyoruz. Bu demek ki, 3000 kişiye de istihdam yaratıyoruz. Ben devlet olsam bu araziyi gerçek ihtiyaç sahiplerine parasız da veririm.
İşte Özel kullanım tahsisleri dediğimiz alternatif burada ortaya çıkıyor. Görüyorsunuz devlet burada kazançlı. Arsayı satmaktan daha fazla kazanç sağlıyor.
Bir başka önemli konu da insanların konut alım güçlerinin çok azalmış olmasıdır. Konut edinmek için tasarruf etmek imkanları yok. O zaman devletin yapacağı rüştünü ispat etmiş, başarıları kanıtlanmış büyük örgütleri muhatap alması. Gerçek ihtiyaç sahiplerini hedef alıp kamunun elindeki, kentlerin kenarlarındaki arazileri tahsis etmesi. Bu araziler üzerinde 200 -500 konutluk projeler değil, 3000-5000 konuttan aşağı düşmeyen projeler yapacaksınız. Yani kendi kendine yeten, kent parçası yaratmak amacıyla projeler hazırlanmalı, gerekirse parasız bile verilebilmeli bu araziler. Bu projeler yapılırken bir de zaman konacak ortaya. Bu projeler ne kadar zamanda tamamlanacak. Bu araziyi alıp 10 yıl 15 yıl yatarsan olmaz.
Özilhan : Siz aynı zamanda Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Genel Başkanısınız. En tepedeki kurumsunuz. Bunu yapanlardan üst yönetim olarak hesap soruyor musunuz?
Niksarlı: Bu hesabı iki yönden sormak lazım. Günün birinde dövizin , demirin betonun fiyatı belliyken kişi kendisini yokluyor ve “Ben bu evin borcunu öderim” diyor ve kooperatife giriyor. Genel ekonomi onun hesapladığı gibi gitmiyor. Ödemeler artıyor dolayısı ile o kişi o malı edinmek için yetersiz kalıyor. Bu durumda o kişi ister istemez o sistemin dışına çıkacak. Burada kusur o kişiyi fakirleştiren ve borcunu ödeyemez duruma getiren sistemindir. İkinci hesap sorulacak yer ise belli. Her kurumda, her meslekte, her sektörde iyiler ve kötüler vardır. Eğer kötü niyetli insan ararsanız hepsinde bulursunuz. Konut kooperatiflerinin çok göze batmasının, çok ön planda olmasının nedeni şudur. Türkiye’deki toplam 55 bin kooperatiften 38 bini konut kooperatifi ise konut kooperatifleri göze batar. Şöyle bir çevrenize bakın, parlamentoya sorun, konut sahibi olanların % 90’nının kooperatif yolu ile olduğunu görürsünüz. Kötü olayları sürekli gündemde tutarak bu sektörün gelişmesinin önünü tıkamayalım. Güzel örnekleri gündemde tutalım. Hesabı soracak olan sadece üst birlik veya üst kurum değildir. Üst kurumların yetkileri de çok sınırlıdır.
Bu sektörde alan çok geniş. Ufaklar gözden hep kaçar.Dikkat edin büyük organizasyonlarda bu şikayet fazla değildir. Bir üst kuruma bağlı olmayan kooperatiflerde bu tür sıkıntılar daha yaygın. Özellikle sahil kesimlerinde ki yazlık kooperatiflerde daha çok olumsuzluk görülüyor. Biz bunlara “Ne zaman ne yapacakları belli olmayan” kooperatifler diyoruz. Örneğin hapishanede yedi kişi ahbap oluyor. Hapisten çıkınca kooperatif kurup başka ortaklar aramaya başlıyorlar. Gazeteye ilan veriyorlar “Biz kooperatif kurduk” diyorlar. Kooperatifçilikte gazete ilanı ile ortak aranmaz. Kooperatifçilikte ihtiyacı benzeşen insanlar bir araya gelir, örgütlenir bir dayanışma örneğidir. Bu durumda kooperatifçilik ile yapsatçılığın bir farkı kalmadı. Devletin de bunun üzerine gitmesi lazım. Devlet satış veya tahsis ile vermiş olduğu arazilerin amacına uygun olarak kullanılıp kullanılmadığını kontrol etmesi lazım. Kişilerin ihtiyacı mı karşılanıyor, yoksa kişilerin zenginleşmesi mi sağlanıyor. Devletin görevi ancak bu olabilir. Ben araziyi sana verdim, arkamı döndüm bu olmaz. O zaman kötü niyetliler meydanı boş bulup at oynatırlar.
Özilhan : Sayın Taylan Erten, siz ekonomist bir gazeteci yazar olarak Sayın Niksarlı’nın kamu arazileri konusundaki görüşlerine nasıl bakıyorsunuz?
Taylan Erten: Sayın Niksarlıya tamamen katılıyorum. Kamu arazilerinin ekonomiye kazandırılması lazım. Arazi satışı bundan önceki hükümetlerin programlarında da vardı. Özellikle ekonominin sıkışmaya başladığı her dönemde kamu arazilerinin satışı gündeme gelir. Bu işin çok iyi planlanmadığı anlaşılıyor. Bu arazilerin satılmamasının tek nedeni parasal neden veya ekonomik kriz değil. Satılamama nedeni planlama eksikliği. Piyasaya uygun bir satış programının olmaması ve ihale sistemimizdeki bürokratik aksaklıklar.
Özilhan: Sayın Niksarlı, Kamu arazilerinin ne kadarı satıldı. Ne kadar para elde edildi. Rakamsal bir değerlendirme var mı?
Niksarlı: Parasal değer olarak bir şey söylemek mümkün değil. Ankara’daki en büyük arazilerden bir tanesi 1 Milyon 750 bin metrekare, niteliği ham toprak olarak belirlenmiş. Şimdi ham toprağı almak yürek ister. Ben onu aldım peki Büyükşehir Belediyesinden İmar Planını geçiremezsem ne olacak? O zaman Belediyeden belli güvencesi olanlar bu arazinin üzerine gidebilir. Bizim gibi organize olmuş, şeffaf çalışan kurumlar o araziye yanaşamaz. Bu arazi için 2001 yılında metrekaresine 15 Milyon lira bedel öngörülmüş, İkinci defa satışa çıkmış satılmamış, Üçüncüsünde metrekare fiyatı 6 Milyon liraya inmiş gene satılmamış. İşte bu nedenlerle parasal değer olarak bir hesap çıkarmak mümkün değil.
Özilhan: Teşekkür ediyorum Sayın Niksarlı..